LAZURİ-TURKULİLEKSİK̆ONİ (D)
LAZCA-TÜRKÇE SÖZLÜKd
da: kız kardeş
daçxiri: ateş
daçxironi: ateşli
dadali: gül
dadi: hala, teyze
da do cuma: kız ve erkek kardeş
daduli: tavuk (yumurtlamaya başlamamış), dişi kuş, ferig
daduliʒ̆i: dişi atmaca
daga: dalga
dageri: kısım kısım şeklinde gagalanmış veya bir cisimle vurulmuş, illetlenmiş, belaya kalmış halde, musallat olmuş halde
dalak: palanʒ̆a
daloba: kız kardeşlik
damtire: kaynana
dandara: yangın
daraba: duvar
dari: dar
daskua: kız kardeşin kızı
daz̆epuna: dikenlik
daz̆i: diken
daz̆ik̆andğo: böğürtlen
defteri: defter
dejenerasyoni: dejenerasyon
dek̆ik̆e: dakika
demirxana: demirhane
depina: yunus
derdi: narği, dert
derdoni: dertli
dergi: küp
derini: derin
destani: destan
dğa: gün
dğadodğa: günlerce
dğaginz̆eşi: kadeh kaldırmak
dğaleri: gündüz, gündüzleyin
dğaleuri: gündüzleyin
dğuleri: erimiş
dibaderi: doğmuş
diç̆k̆ici: ısırgan otu
didarmia: kolordu
didi: büyük
didituta: büyük ay
didnoğa: büyük şehir, metropol
dido: çok
didşvela: mucize, büyük yardım
dixa: arazi, yeryüzü, tarla, toprak
dixabadi: cüce adam, cüce
dixaçayi: çay tarlası, çaylık
dixamarkvali: patates, yer yumurtası
diktatori: diktatör
dik̆a: buğday
dik̆u: kol eklem yeri
dimç̆k̆u: karınca
dinana: büyükanne, nine
dip̆lomaʒia: diplomasi
dirk̆u: böbrek
dişka: odun
dişkaş op̆inʒ̆k̆olu: odunu ince ince parçalara ayırmak
divi: dev
diyaneri: geç kalmış halde
diʒxiri: kan
diʒxir maʒ̆uʒ̆onale: kan emici
diʒxironi: kanlı
do: ve
dobaderi: doğmuş
dobadona: vatan, yurt, ülke
dobadonamqorope: vatansever
dobadonamşine: vatandaş
dobağine: yeterince, yeteri kadar
dobağinoba: yeterlilik
dobağu: yetmek, yettirmek, yetinmek
dobğeri: dökük
dobğu: dökmek
dobu: akmak, dökmek, yere dökmek
docinu: yere yatırmak
doçitu: odun yarmak
doç̆k̆inderi: yorgun, bitkin
doç̆k̆indu: yorulmak
dodga: park
dodginale: durağan, durulacak, beklenecek veya durulan yer
dodginaloba: durağanlık
dodgini: durdur
dodginu: durmak, durdurmak
(amadginu: düz durmak, yakından bir yere bakış vaziyeti
amadgi do mot iʒ̆k̆e?/durup neden bakıyorsun?)
(gamadginu: düz durmak, bir yere uzaktan veya uzak bir yere bakış vaziyeti
gamadgin do mis oʒ̆k̆en?/durup kime bakıyor?)
(geladginu: yüksekte durmak, üstünde durmak
ğoberis kogeladgin do iʒ̆k̆en/çeperde (çeperin üstünde) durup bakıyor)
(geʒ̆adginu: altında durmak, kapalı bir şeyin altında durmak, örtülü bir şeyin altında durmak
ʒ̆ap̆aş tude eʒ̆adgin/damlanın (çatının) altında duruyor)
(gejodginu: yüksek bir yerde durmak, yüksek bir yerde var olmak, yüksek biryerde mevcut olmak, yüksek bir yerin üzerinde üzerinde durmak
mxucis mo gejamodgi/omzumun üzerinde durma/omzuma yüklenme)
(dolodginu: aşağıda durmak, çukur bir yerde durmak, çukur bir yerde var olmak, çukur bir yerde mevcut olmak
uşkirik ʒ̆ale dolodgin/elma (ağacı) aşağıda duruyor)
(ejodginu/ejodgitu: üzerinde durmak, ön tarafında dik vaziyette durmak, üzerine titremek, üzerine titiz şekilde ilgilenmek
am berek mot ejomodgin/bu çocuk neden üzerime duruyor/bu çocuk önümde dik vaziyette duruyor
cuma çkimiş oxori jin ejomodgin/kardeşimin evi benim (üst katımda) üzerimde/üst kattaki ev kardeşimin
berobas nana çkimik man dido ejamidgitu/çocukluğumda annem benim üzerime çok titrerdi)
(eşadginu: arasında durmak
am berek oşkenas mot eşadgin?/bu çocuk neden arada duruyor?) (goladginu/goladgitu: yanda durmak, önünde durmak, önünü kesmek
am k̆oçik mot gelamidgitun?/bu adam önümü neden kesiyor?/bu adam önümde niye duruyor?)
(goşadginu: kapalı bir yerde durmak, kapalı bir yerde var olmak
çayis qomuri goşadgin/çayın ortasında erik var (mevcut))
(goʒ̆adginu: ön tarafta durmak, önünde durmak, önünde var olmak
berek nek̆nas goʒ̆adgin do gicoxops/çocuk kapının önünde durup seni çağırıyor)
(meşadginu: kapalı bir yerde gizli bir şekilde durmak, kapalı bir yerde bulunmak, kapalı bir yerde var olmak
ont̆ules meşadgin(an) do çkin misimina(pa)n i?/tarlanın içinde durup bizi mi dinliyorlar?)
çayis qomuri goşadgin/çayın ortasında erik var (mevcut))
(goʒ̆adginu: ön tarafta durmak, önünde durmak, önünde var olmak
berek nek̆nas goʒ̆adgin do gicoxops/çocuk kapının önünde durup seni çağırıyor)
(meşadginu: kapalı bir yerde gizli bir şekilde durmak, kapalı bir yerde bulunmak, kapalı bir yerde var olmak
ont̆ules meşadgin(an) do çkin misimina(pa)n i?/tarlanın içinde durup bizi mi dinliyorlar?)
(mejodginu: üzerinde durmak, bayır bir yerde durmak, bayır bir yerde bulunmak, bayır bir yerde var olmak
ç̆e bere oktis mo mejadgi, melaginon/ey çocuk dönemeçte durma, düşeceksin)
(moladginu: kapalı bir yerde durmak, kapalı bir yerde bulunmak, kapalı bir yerde var olmak
oç̆k̆omalepe odas moladginan/yiyeceler odada duruyor)
(mok̆adginu: yandan bulunmak, arkasında bulunmak, arkasında durmak, arkasında var olmak
mʒudişi mo mok̆amidgi, igzali ekole!/boşu boşuna durma arkamda git o tarafa/boşu boşuna durma yanımda git o tarafa)
(ok̆odginu: bir arada durmak, bir arada bulunmak, bir arada var olmak, birbirine geçirmek, yüzleştirmek
va micertna emuk̆ala ok̆omidgitit (ok̆omidginit)/bana inanmıyorsanız onunla yüzleştirin beni
oxoris ok̆odginan do iris notkvapan/evde bir arada duruyorlar ve herkes hakkında kötü yorumlarda bulunuyorlar)
dodgiti: dur
dodgitu: durmak, ayakta durmak, kalmak
dodgu: kurmak, koymak
(geʒ̆adgu: arka tarafından basmak, basmak (ayak vb)
k̆uçxes mo geʒ̆amidgi/ayağıma basma)
(geşadgu: araya koymak, içine koymak (soba vb)
peşkos tencere kogeşadgi/sobaya tencere koy)
(gejadgu: üzerine koymak, üzerin(d)e durmak
k̆uçxes mo gejamidgi/ayağımın üstünde durma)
(dodgu: kurmak, koymak
saat̆i dodges/saati kurdular)
(dodginu: durdurmak
gzas kagexti do ar mankana kododginu/yola in ve bir araba durdur)
(dolodgu: içeriye veya kapalı mekana koymak, içeriye veya kapalı bir mekana bırakmak, dik vaziyette koymak
ç̆uvalis peşkos bezepe kodolodgu/çuvalın (içine) soba bezlerini koydu)
(dodvu: koymak
oğmale tude kododvi/yükü yere koy)
(ejodvu: üzerin(d)e koymak
peşkoş jin tencere kogejodverenan/sobanın üstüne tencere koymuşlar)
(eşadgu: araya koymak, araya doldurmak
peşkos dişka eşadgerenan/sobaya odun sokmuşlar)
(meşadgu: araya koymak, içine koymak
taros k̆avanozi komeşadgi/kilere (taroya) kavanoz koy)
(eladgu: yandan koymak, yanına koymak
troni kinaris keladgi/sandalyeyi kenara koy)
(eʒ̆adgu: altına koymak, altına dur(dur)mak, örtülü bir şeyin altına bırakmak
bageniş tude t̆ik̆ina eʒ̆adges/mereğin altına sepet koydular)
(goladgu: yandan koymak, yandan dur(dur)mak
troni kogoladgi/sandalyeyi koy)
(goşadvu: araya koymak, araya sokmak, araya geçirmek, durdurmak
lemşis nok̆epe goşamidvi/iğneye ip sok/iğneye ip geçir/iğneye ip tak/iğneye benim için ip tak
ofut̆es troni kogoşadvu/tarlaya sandalye soktu/sandalyeyi tarlaya soktu)
(goʒ̆adgu: önünde durmak, altına koymak, altına ilave etmek
parças tude parça goʒ̆amidgi/parçanın altına parça ilav et benim için
ʒ̆oxle mo goʒ̆amidgi/önümde durma
pucis xomula guguliş tipi goʒ̆udges mara va nik̆ardu/ineğin önüne kuru guguli otu koydular fakat beğenmedi)
(medgu: koymak, ilave etmek, eklemek, yama yapmak
parças konudgi/parçaya yama yap)
(meşadgu: içine koymak
k̆vanʒa xaros meşadgi/su testisini xaroya koy)
(mejodgu/mejodvu: üzerine koymak, üzerine katmak (para vb), üzerine ilave etmek
oktis kva komejodvi/dönemece taş koy
da çkimis para ejovudvi do dolokunu yeç̆opu/kız kardeşime para kattım ve elbise aldı)
(moladvu (cansız)/moloxonu: kapalı bir yere koymak, kapalı bir yere bırakmak, kapalı bir yere hapsetmek, esir etmek
moloxunales komoloxunues/(onu) hapishaneye attılar)
(mok̆adgu/mok̆odgitu: yandan durmak, arkadan koymak, arkadan durmak, arkadan ilave etmek
mo mokamidgitu, ar mʒika kelanç̆i/önümde durma az biraz çekil kenara)
(ok̆odgu: biribirine ek yapmak, birbirine yakınlaştırma, karşılıklı yüzleştirmek
quci ok̆odges do ğarğalapan/kulaklarını birbirine yakınlaştırdılar ve konuşuşuyorlar
çayiş bezişk̆ala kok̆odges/çay bezinin yanında bir araya getirdiler)
doduzani: düzelt
doginz̆oci: eşyanın uzunları
doguroni: öğrenilecek, öğrenilmesi gereken, okul
doği: (buzi) buz
doxedi: otur
doxedu: oturmak
(amaxedu/gamaxedu: oturmak
mʒudişi amaxedut̆es/boşu boşuna oturuyordular)
(gexedu: oturmak, yüksek yerde oturmak, yüksek bir yerde durmak
berek qas kogexedu/çocuk dala oturdu)
(gelaxedu: yüksek yerde oturmak
berepek ğoberis gelaxet̆es/çocuklar çitte oturuyordular)
(geşaxedu: yüksek (ağaç vb) yerde oturmak
caşi dudis kogeşaxedes/ağacın zirvesinde oturdular)
(gejaxedu: üzerinde oturmak
cas gejaxen/ağaçta oturuyor)
(doxedu: oturmak
ek mo doxedur/orada oturma)
(doloxedu: derin bir yerde oturmak, oturmak
inç̆es doloxedut̆es/kuyuda (kuyunun içinde) oturuyordular)
(ejoxedu: üstöne oturmak, üzerinde oturmak, daral getirmek, bunaltmak
şuris mo ejamixedu/bunaltma beni/yüreğimin üzerine oturma)
(eşaxedu: arada oturmak, arasında oturmak
txirepunas eşaxet̆es/fındıklığın içinde duruyorlardı/fındıklığın ortasında duruyorlardı/fındılığın ortasında oturuyorlardı)
(elaxedu: yan(da) oturmak, kenarda oturmak
çuçuna svas elaxet̆u/serin yerde oturuyordu)
ç̆e bere oktis mo mejadgi, melaginon/ey çocuk dönemeçte durma, düşeceksin)
(moladginu: kapalı bir yerde durmak, kapalı bir yerde bulunmak, kapalı bir yerde var olmak
oç̆k̆omalepe odas moladginan/yiyeceler odada duruyor)
(mok̆adginu: yandan bulunmak, arkasında bulunmak, arkasında durmak, arkasında var olmak
mʒudişi mo mok̆amidgi, igzali ekole!/boşu boşuna durma arkamda git o tarafa/boşu boşuna durma yanımda git o tarafa)
(ok̆odginu: bir arada durmak, bir arada bulunmak, bir arada var olmak, birbirine geçirmek, yüzleştirmek
va micertna emuk̆ala ok̆omidgitit (ok̆omidginit)/bana inanmıyorsanız onunla yüzleştirin beni
oxoris ok̆odginan do iris notkvapan/evde bir arada duruyorlar ve herkes hakkında kötü yorumlarda bulunuyorlar)
dodgiti: dur
dodgitu: durmak, ayakta durmak, kalmak
dodgu: kurmak, koymak
(geʒ̆adgu: arka tarafından basmak, basmak (ayak vb)
k̆uçxes mo geʒ̆amidgi/ayağıma basma)
(geşadgu: araya koymak, içine koymak (soba vb)
peşkos tencere kogeşadgi/sobaya tencere koy)
(gejadgu: üzerine koymak, üzerin(d)e durmak
k̆uçxes mo gejamidgi/ayağımın üstünde durma)
(dodgu: kurmak, koymak
saat̆i dodges/saati kurdular)
(dodginu: durdurmak
gzas kagexti do ar mankana kododginu/yola in ve bir araba durdur)
(dolodgu: içeriye veya kapalı mekana koymak, içeriye veya kapalı bir mekana bırakmak, dik vaziyette koymak
ç̆uvalis peşkos bezepe kodolodgu/çuvalın (içine) soba bezlerini koydu)
(dodvu: koymak
oğmale tude kododvi/yükü yere koy)
(ejodvu: üzerin(d)e koymak
peşkoş jin tencere kogejodverenan/sobanın üstüne tencere koymuşlar)
(eşadgu: araya koymak, araya doldurmak
peşkos dişka eşadgerenan/sobaya odun sokmuşlar)
(meşadgu: araya koymak, içine koymak
taros k̆avanozi komeşadgi/kilere (taroya) kavanoz koy)
(eladgu: yandan koymak, yanına koymak
troni kinaris keladgi/sandalyeyi kenara koy)
(eʒ̆adgu: altına koymak, altına dur(dur)mak, örtülü bir şeyin altına bırakmak
bageniş tude t̆ik̆ina eʒ̆adges/mereğin altına sepet koydular)
(goladgu: yandan koymak, yandan dur(dur)mak
troni kogoladgi/sandalyeyi koy)
(goşadvu: araya koymak, araya sokmak, araya geçirmek, durdurmak
lemşis nok̆epe goşamidvi/iğneye ip sok/iğneye ip geçir/iğneye ip tak/iğneye benim için ip tak
ofut̆es troni kogoşadvu/tarlaya sandalye soktu/sandalyeyi tarlaya soktu)
(goʒ̆adgu: önünde durmak, altına koymak, altına ilave etmek
parças tude parça goʒ̆amidgi/parçanın altına parça ilav et benim için
ʒ̆oxle mo goʒ̆amidgi/önümde durma
pucis xomula guguliş tipi goʒ̆udges mara va nik̆ardu/ineğin önüne kuru guguli otu koydular fakat beğenmedi)
(medgu: koymak, ilave etmek, eklemek, yama yapmak
parças konudgi/parçaya yama yap)
(meşadgu: içine koymak
k̆vanʒa xaros meşadgi/su testisini xaroya koy)
(mejodgu/mejodvu: üzerine koymak, üzerine katmak (para vb), üzerine ilave etmek
oktis kva komejodvi/dönemece taş koy
da çkimis para ejovudvi do dolokunu yeç̆opu/kız kardeşime para kattım ve elbise aldı)
(moladvu (cansız)/moloxonu: kapalı bir yere koymak, kapalı bir yere bırakmak, kapalı bir yere hapsetmek, esir etmek
moloxunales komoloxunues/(onu) hapishaneye attılar)
(mok̆adgu/mok̆odgitu: yandan durmak, arkadan koymak, arkadan durmak, arkadan ilave etmek
mo mokamidgitu, ar mʒika kelanç̆i/önümde durma az biraz çekil kenara)
(ok̆odgu: biribirine ek yapmak, birbirine yakınlaştırma, karşılıklı yüzleştirmek
quci ok̆odges do ğarğalapan/kulaklarını birbirine yakınlaştırdılar ve konuşuşuyorlar
çayiş bezişk̆ala kok̆odges/çay bezinin yanında bir araya getirdiler)
doduzani: düzelt
doginz̆oci: eşyanın uzunları
doguroni: öğrenilecek, öğrenilmesi gereken, okul
doği: (buzi) buz
doxedi: otur
doxedu: oturmak
(amaxedu/gamaxedu: oturmak
mʒudişi amaxedut̆es/boşu boşuna oturuyordular)
(gexedu: oturmak, yüksek yerde oturmak, yüksek bir yerde durmak
berek qas kogexedu/çocuk dala oturdu)
(gelaxedu: yüksek yerde oturmak
berepek ğoberis gelaxet̆es/çocuklar çitte oturuyordular)
(geşaxedu: yüksek (ağaç vb) yerde oturmak
caşi dudis kogeşaxedes/ağacın zirvesinde oturdular)
(gejaxedu: üzerinde oturmak
cas gejaxen/ağaçta oturuyor)
(doxedu: oturmak
ek mo doxedur/orada oturma)
(doloxedu: derin bir yerde oturmak, oturmak
inç̆es doloxedut̆es/kuyuda (kuyunun içinde) oturuyordular)
(ejoxedu: üstöne oturmak, üzerinde oturmak, daral getirmek, bunaltmak
şuris mo ejamixedu/bunaltma beni/yüreğimin üzerine oturma)
(eşaxedu: arada oturmak, arasında oturmak
txirepunas eşaxet̆es/fındıklığın içinde duruyorlardı/fındıklığın ortasında duruyorlardı/fındılığın ortasında oturuyorlardı)
(elaxedu: yan(da) oturmak, kenarda oturmak
çuçuna svas elaxet̆u/serin yerde oturuyordu)
(eʒ̆axedu: altında oturmak
caşi tude eʒ̆axet̆u/ağacın altında oturuyordu)
(goxedu: sıvıya veya çamura batmak, saplanmak, batmak, üzerine konmak
t̆alaxis kogoxederen/çamura batmış/çamura oturmuş
berek but̆k̆ucik guxeduşi eşo p̆at̆i ʒ̆iru ki giçkin ki nena memamt̆u/arı çocuğa konunca çocuk öyle zor çığlık attı ki zannedersin ki dilimi yuttum/çocuk kendine arı konunca öyle bir çığlık attı ki az daha dilim damağıma karıştu)
(golaxedu: paralel istikamette oturmak, oturmak
k̆vinçepek qas gelaxet̆es/kuşlar dalda oturuyorlardı)
(goşaxedu: arada oturmak, avarece boş boş oturmak, ardısıra oturmak
qonas goşaxet̆es do mʒudişi ğarğalapt̆es/tarladaydılar ve boşu boşuna konuşuyordular)
(goʒ̆axedu: önüne oturmak, ön tarafında oturmak
nap̆iris kogoʒ̆amixedu do ordoşen doçodinu/tarlada (işte) benle beraber (benim önimde) işe koyuldu ve erkenden işini bitirdi)
(meşaxedu: kapalı bir yerde saklanmak, kamufle olmak, kapalı yerde oturmak
txirepunas lap̆ardepek meşaxet̆es/fındıklıkta çakallar vardı (duruyordu))
(molaxedu: kapalı bir yerde oturmak, kapalı bir yerde mecut olmak, kapalı bir yerde var olmak
pucepek bak̆is molaxet̆es/inekler ahırda duruyordular)
(mok̆axedu: arka tarafta oturmak
k̆ap̆ulas komok̆amixedu/arkama oturdu)
(ok̆oxedu: topluca oturmak, karşılıklı oturmak, arka tarafta oturmak, istikametinde oturmak
ok̆oxenan do mʒudişi ğarpalapan/karşılıklı oturuyorlar ve boşu boşuna konuşuyorlar)
doxmeli: özel
doxuneri: oturarak
doxunu: oturmak
(goʒ̆axunu/goʒ̆axedu: ön tarafa oturmak, ön tarafına oturmak
nap̆iris dulya vikipt̆işi moxtu do kogoʒ̆amixedu/ekinekte (tarlada) iş yaparken geldi ve önüme oturdu)
(goʒ̆alu: önüne doğru düşmek, rastgelmek
soti mo imt̆er, ʒ̆oxle goʒ̆amili/hiçbir yere kaçma, düş önüme)
(doxunu/doxedu: oturmak
oxoris ağani kiraci kodoxunes/eve yeni kiracı oturttular)
((g)amaxedu: içeride avarece oturmak, içeride oturmak
oxoris amaxen do mʒudişi ğarğalaps/evin içinde oturuyor ve gereksiz yere konuşuyor)
(gelaxunu: yüksek bir yerde oturmak, yüksek bir yerde durmak, birşeyin üzerime oturmak
qas gelaxen do quraps/dalda oturup bağırıyor)
(geʒ̆axunu: örtülü bir yerin altında oturmak ncaş tude mo goʒ̆axedur/ağacın altında durma (oturma))
(gejaxunu: üzerin(d)e oturmak
ç̆eriş jin gejaxen/çatının üzerinde oturuyor)
(doxunu: oturmak
bere ek mo doxunap/çocuğu oraya oturtma)
(doloxvu: yıkmak
oxori kodolixvereren tabi, naşkvineri oxoris çkva mu ağoden ki!/ev yıkılmış tabi ki, terk edilmiş evin başına başka ne gelebilir ki!)
caşi tude eʒ̆axet̆u/ağacın altında oturuyordu)
(goxedu: sıvıya veya çamura batmak, saplanmak, batmak, üzerine konmak
t̆alaxis kogoxederen/çamura batmış/çamura oturmuş
berek but̆k̆ucik guxeduşi eşo p̆at̆i ʒ̆iru ki giçkin ki nena memamt̆u/arı çocuğa konunca çocuk öyle zor çığlık attı ki zannedersin ki dilimi yuttum/çocuk kendine arı konunca öyle bir çığlık attı ki az daha dilim damağıma karıştu)
(golaxedu: paralel istikamette oturmak, oturmak
k̆vinçepek qas gelaxet̆es/kuşlar dalda oturuyorlardı)
(goşaxedu: arada oturmak, avarece boş boş oturmak, ardısıra oturmak
qonas goşaxet̆es do mʒudişi ğarğalapt̆es/tarladaydılar ve boşu boşuna konuşuyordular)
(goʒ̆axedu: önüne oturmak, ön tarafında oturmak
nap̆iris kogoʒ̆amixedu do ordoşen doçodinu/tarlada (işte) benle beraber (benim önimde) işe koyuldu ve erkenden işini bitirdi)
(meşaxedu: kapalı bir yerde saklanmak, kamufle olmak, kapalı yerde oturmak
txirepunas lap̆ardepek meşaxet̆es/fındıklıkta çakallar vardı (duruyordu))
(molaxedu: kapalı bir yerde oturmak, kapalı bir yerde mecut olmak, kapalı bir yerde var olmak
pucepek bak̆is molaxet̆es/inekler ahırda duruyordular)
(mok̆axedu: arka tarafta oturmak
k̆ap̆ulas komok̆amixedu/arkama oturdu)
(ok̆oxedu: topluca oturmak, karşılıklı oturmak, arka tarafta oturmak, istikametinde oturmak
ok̆oxenan do mʒudişi ğarpalapan/karşılıklı oturuyorlar ve boşu boşuna konuşuyorlar)
doxmeli: özel
doxuneri: oturarak
doxunu: oturmak
(goʒ̆axunu/goʒ̆axedu: ön tarafa oturmak, ön tarafına oturmak
nap̆iris dulya vikipt̆işi moxtu do kogoʒ̆amixedu/ekinekte (tarlada) iş yaparken geldi ve önüme oturdu)
(goʒ̆alu: önüne doğru düşmek, rastgelmek
soti mo imt̆er, ʒ̆oxle goʒ̆amili/hiçbir yere kaçma, düş önüme)
(doxunu/doxedu: oturmak
oxoris ağani kiraci kodoxunes/eve yeni kiracı oturttular)
((g)amaxedu: içeride avarece oturmak, içeride oturmak
oxoris amaxen do mʒudişi ğarğalaps/evin içinde oturuyor ve gereksiz yere konuşuyor)
(gelaxunu: yüksek bir yerde oturmak, yüksek bir yerde durmak, birşeyin üzerime oturmak
qas gelaxen do quraps/dalda oturup bağırıyor)
(geʒ̆axunu: örtülü bir yerin altında oturmak ncaş tude mo goʒ̆axedur/ağacın altında durma (oturma))
(gejaxunu: üzerin(d)e oturmak
ç̆eriş jin gejaxen/çatının üzerinde oturuyor)
(doxunu: oturmak
bere ek mo doxunap/çocuğu oraya oturtma)
(doloxvu: yıkmak
oxori kodolixvereren tabi, naşkvineri oxoris çkva mu ağoden ki!/ev yıkılmış tabi ki, terk edilmiş evin başına başka ne gelebilir ki!)
(elaxunu: bir köşede oturmak, bir yerde oturmak, yüksekte oturmak, oturmak
ak elaxen do geari imxors/burada oturuyor ve yemek yiyor (yer)/burada oturup yemek yiyor (yer))
(eʒ̆axunu: örtülü bir yerin altında oturmak
mç̆ima moxtuşi ç̆eriş (saçağiş) tude eʒ̆apxedit/yağmur gelince saçağın altında oturduk)
(golaxunu: bir yerde oturmak, birlikte veya hep beraber oturmak, ardı sıra oturmak
ek golaxenan do ğarğalapan/orada oturuyorlar ve konuşuyorlar)
(goşaxunu: arasında oturmak, içinde oturmak
oxoris goşaxen do muç̆o eşo oxorcalepe steri ğarğalaps/evin içinde oturuyor ve tıpki kadınlar gibi konuşuyor)
(goʒ̆axunu/goʒ̆axedu: önünde oturmak
ʒ̆oxle kogoʒ̆amixedu/önümde durdu/önüme oturdu
hele bere igzali ekole mo goʒ̆amixedu/hele çocuk git öteye önüme oturma)
(meşaxunu: kapalı bir yerde oturmak, içinde oturmak
mtugik xaros meşaxen do txiri imxors/fare xaroya girmiş ve fındık yiyor)
(molaxunu: kapalı bir yerde oturmak, içeride oturmak, kapalı bir yere hapsetmek
odas komoloxunes/odaya kapattılar/odaya hapsettiler)
(mok̆axunu: arka tarafta oturmak
k̆ap̆ulaşk̆ele mo mok̆amixedur/arka tarafımda oturma)
(ok̆oxunu: bir araya gelip oturmak, bir arada oturmak, topluca oturmak
oxorcalepek gale ok̆oxenan/kadınlar dışarıda topluca oturuyorlar (bir arada oturuyorlar))
doxvu: gömmek
dolabi: dolap
dolikuni: giyin
dolobğu: doldurmak
dolocinu: yere düşmek
doloqlant̆eri: çukurlaşmış, gamzeli
doloqlant̆u: çukurlaşmak
doloqvant̆a: gamze
doloxe: içeri(si), içeride
doloxeni: içerdeki
doloxti: içine in
doloxveri: yıkık, dökük
doloxvu: yıkmak, yıkılmak
dolokit̆inapu: kucaklaştırmak
dolokit̆inu: kucaklaşmak, birbirine sarılmak
dolokunale: gardırop
dolokunu: giymek, giyinmek, giysi, giyecek
dolokuneri: giyinmiş
dololu: içeriye doğru düşmek, düşmek (kapalı bir yere)
dolomarʒ̆eri: küsmüş
dolomarʒ̆oba: küskünlük
dolomarʒ̆u: küsmek
dolomʒ̆k̆upineri: koyuca, koyu renkli
dolongonu: niyetlenmek, gönlünü almak, aklına koymak
dolonʒ̆u: sıvıya daldırmak, sıvıya batırmak, sıvıya bandırmak
dolot̆k̆oçu: içeriye doğru atmak
doloʒigale: toplu iğne
dolvabonu: bela olmak, musallat olmak
dolvaç̆k̆vidu: yere çakılmak, yere çarpmak, yukarıdan aşağıya doğru sert ses çıkmasıyla sonuçlana düşme veya çarpma, koşma haliyle düşerek yere çakılmak veya düşmek
onk̆ap̆u onk̆apu do kodolvaç̆k̆vidu/koştu koştu yere düştü/çakıldı.
dişka jindolen tude kodolvaç̆k̆idu/odun yukarıdan aşağıya doğru düştü (ses çıkartarak çarpma vaziyetinde).
dolvaktu: rest çekmek
dolvapisu: koşma vaziyetinde iken yüzü koyun düşmek, yere yüzükoyun düşüp yapışmak
gemtis git̆uşk̆ule onk̆apu do kodolvapisu/bayır aşağı inerken koştu ve yüzükoyun düştü.
doni: ,,, beri
donoç̆k̆inde: yorgun
doragaderi: darmadağan halde, künfe yekün halde
dorineri: doğurulmuş, doğurarak
dorinale: doğumyeri, doğumhane
doskidu: kalmak
dot̆alu: ardına bırakmak, şahsına ayırmak
dorinoburi: doğumsal
dorinu: doğurmak
drik̆eri: bükük, eğik
dork̆a: eksi(-)
dork̆ineri: azaltılmış
dork̆inu: azaltmak
doʒ̆onu: zannetmek
dro: mevsim
droepe: mevsimler
dudgedvala: başlık
dudi: zirve, baş, kafa
dudira: kule
dudit̆ani t̆et̆eli: açık saçık
dudk̆anoni: anayasa
dudmaxvenci: müdür, yönetici
dudmak̆vate: cellat
dudmamç̆arapale: baş yazar
dudmamç̆arapaloba: baş yazarlık
dudmamgurapale: başöğretmen
dudmamgurapaloba: başöğretmenlik
dudmamgure: başöğrenci
dudmamguroba: öğrenci temsilciliği, baş öğrencilik
dudmaxoʒ̆onapale: baş açıklayıcı, açıklama başkanı
dudmaxoʒ̆onapaloba: sözcülük
dudmaşvele: baş yardımcı, baş yaver
dudmoşletineri: hür, bağımsız, özgür
dudmoşletinoba: bağımsızlık, bağımsız olmak
dudmoʒ̆onda: gurur, kibir
dudmoʒ̆onderi: gururlu, kibirli
dudnaziri: başbakan
dudnoç̆are: baş yazı
dudp̆axi: bay, beyefendi
dulmenceli: iş gücü
dulya: iş, görev
durteri: pay edilmiş, dağıtılmış
durtu: paylamak, dağıtmak
dutari: sara
duʒxu: ıhlamur
dvaç̆iroba: gereklilik
dvaç̆iru: lazım olmak, gereksinmek
dvak̆line: bulaşıcı
dvak̆lineri: bulaşmış
dvak̆linu: bulaşmak
dvark̆ineri: kaybetmiş halde, azaltmış halde vb
dvark̆inu: kaybetmek, azaltmak
ak elaxen do geari imxors/burada oturuyor ve yemek yiyor (yer)/burada oturup yemek yiyor (yer))
(eʒ̆axunu: örtülü bir yerin altında oturmak
mç̆ima moxtuşi ç̆eriş (saçağiş) tude eʒ̆apxedit/yağmur gelince saçağın altında oturduk)
(golaxunu: bir yerde oturmak, birlikte veya hep beraber oturmak, ardı sıra oturmak
ek golaxenan do ğarğalapan/orada oturuyorlar ve konuşuyorlar)
(goşaxunu: arasında oturmak, içinde oturmak
oxoris goşaxen do muç̆o eşo oxorcalepe steri ğarğalaps/evin içinde oturuyor ve tıpki kadınlar gibi konuşuyor)
(goʒ̆axunu/goʒ̆axedu: önünde oturmak
ʒ̆oxle kogoʒ̆amixedu/önümde durdu/önüme oturdu
hele bere igzali ekole mo goʒ̆amixedu/hele çocuk git öteye önüme oturma)
(meşaxunu: kapalı bir yerde oturmak, içinde oturmak
mtugik xaros meşaxen do txiri imxors/fare xaroya girmiş ve fındık yiyor)
(molaxunu: kapalı bir yerde oturmak, içeride oturmak, kapalı bir yere hapsetmek
odas komoloxunes/odaya kapattılar/odaya hapsettiler)
(mok̆axunu: arka tarafta oturmak
k̆ap̆ulaşk̆ele mo mok̆amixedur/arka tarafımda oturma)
(ok̆oxunu: bir araya gelip oturmak, bir arada oturmak, topluca oturmak
oxorcalepek gale ok̆oxenan/kadınlar dışarıda topluca oturuyorlar (bir arada oturuyorlar))
doxvu: gömmek
dolabi: dolap
dolikuni: giyin
dolobğu: doldurmak
dolocinu: yere düşmek
doloqlant̆eri: çukurlaşmış, gamzeli
doloqlant̆u: çukurlaşmak
doloqvant̆a: gamze
doloxe: içeri(si), içeride
doloxeni: içerdeki
doloxti: içine in
doloxveri: yıkık, dökük
doloxvu: yıkmak, yıkılmak
dolokit̆inapu: kucaklaştırmak
dolokit̆inu: kucaklaşmak, birbirine sarılmak
dolokunale: gardırop
dolokunu: giymek, giyinmek, giysi, giyecek
dolokuneri: giyinmiş
dololu: içeriye doğru düşmek, düşmek (kapalı bir yere)
dolomarʒ̆eri: küsmüş
dolomarʒ̆oba: küskünlük
dolomarʒ̆u: küsmek
dolomʒ̆k̆upineri: koyuca, koyu renkli
dolongonu: niyetlenmek, gönlünü almak, aklına koymak
dolonʒ̆u: sıvıya daldırmak, sıvıya batırmak, sıvıya bandırmak
dolot̆k̆oçu: içeriye doğru atmak
doloʒigale: toplu iğne
dolvabonu: bela olmak, musallat olmak
dolvaç̆k̆vidu: yere çakılmak, yere çarpmak, yukarıdan aşağıya doğru sert ses çıkmasıyla sonuçlana düşme veya çarpma, koşma haliyle düşerek yere çakılmak veya düşmek
onk̆ap̆u onk̆apu do kodolvaç̆k̆vidu/koştu koştu yere düştü/çakıldı.
dişka jindolen tude kodolvaç̆k̆idu/odun yukarıdan aşağıya doğru düştü (ses çıkartarak çarpma vaziyetinde).
dolvaktu: rest çekmek
dolvapisu: koşma vaziyetinde iken yüzü koyun düşmek, yere yüzükoyun düşüp yapışmak
gemtis git̆uşk̆ule onk̆apu do kodolvapisu/bayır aşağı inerken koştu ve yüzükoyun düştü.
doni: ,,, beri
donoç̆k̆inde: yorgun
doragaderi: darmadağan halde, künfe yekün halde
dorineri: doğurulmuş, doğurarak
dorinale: doğumyeri, doğumhane
doskidu: kalmak
dot̆alu: ardına bırakmak, şahsına ayırmak
dorinoburi: doğumsal
dorinu: doğurmak
drik̆eri: bükük, eğik
dork̆a: eksi(-)
dork̆ineri: azaltılmış
dork̆inu: azaltmak
doʒ̆onu: zannetmek
dro: mevsim
droepe: mevsimler
dudgedvala: başlık
dudi: zirve, baş, kafa
dudira: kule
dudit̆ani t̆et̆eli: açık saçık
dudk̆anoni: anayasa
dudmaxvenci: müdür, yönetici
dudmak̆vate: cellat
dudmamç̆arapale: baş yazar
dudmamç̆arapaloba: baş yazarlık
dudmamgurapale: başöğretmen
dudmamgurapaloba: başöğretmenlik
dudmamgure: başöğrenci
dudmamguroba: öğrenci temsilciliği, baş öğrencilik
dudmaxoʒ̆onapale: baş açıklayıcı, açıklama başkanı
dudmaxoʒ̆onapaloba: sözcülük
dudmaşvele: baş yardımcı, baş yaver
dudmoşletineri: hür, bağımsız, özgür
dudmoşletinoba: bağımsızlık, bağımsız olmak
dudmoʒ̆onda: gurur, kibir
dudmoʒ̆onderi: gururlu, kibirli
dudnaziri: başbakan
dudnoç̆are: baş yazı
dudp̆axi: bay, beyefendi
dulmenceli: iş gücü
dulya: iş, görev
durteri: pay edilmiş, dağıtılmış
durtu: paylamak, dağıtmak
dutari: sara
duʒxu: ıhlamur
dvaç̆iroba: gereklilik
dvaç̆iru: lazım olmak, gereksinmek
dvak̆line: bulaşıcı
dvak̆lineri: bulaşmış
dvak̆linu: bulaşmak
dvark̆ineri: kaybetmiş halde, azaltmış halde vb
dvark̆inu: kaybetmek, azaltmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder