20 Aralık 2018 Perşembe

TURKULİ-LAZURİ LEKSİK̆ONİ : TÜRKÇE-LAZCA SÖZLÜK (S)


TURKULİ-LAZURİ LEKSİK̆ONİ (S)
TÜRKÇE-LAZCA SÖZLÜK

s
sabah: ç̆umani
sabahtan: (yarın sabah) ç̆umanişi
sabahtan beri: ç̆umanişen doni
sabak vakti: oç̆umare, ç̆umanişi
sabaka kadar: (sabaha dek) ç̆umani şakis
sabahki: (sabah vakti, sabahtan) ç̆umaneri
sabretmek: noxondu, osap̆ru
sabun: sap̆oni
saç: (tüy, kıl) toma
saçlı: tomoni
saçmalamak: oçaçkvu, ocacgu
saçma(lık): (saçma sapan) çaçkveri
sağ: (canlı) şurgedgineri, cantreli
sağ: marz̆gvani
sağır: qunga, ondure, ndura
sağır olmak: onduru, osağiru
sağlam: k̆ap̆et̆i
sağmak: mozdu

sağmak: (inekleri yemleme sağma vb işlemler) onç̆valu, monç̆valu
saha: gomorgva
sahil: (plaj, deniz kenarı) mzuğap̆ici, zuğap̆ici
sahip: mance
sahipli: manceneri
sahiplik: (aidiyet) mancoba
sahip olmak: omancu
sahi zannetmek: (gerçekleşmek) omtilanu
sahtekar: mat̆k̆ap̆azi
sahur: mosela
sahura kalkmak: moselaş yeselu
saka kuşu: tiaspironi
sakal: pimpili
sakallı: pimpiloni
sakar: goxveri
sakın: (sakın ha!) vaşa
sakız ağacı: (zamk, yapışkan) ğencgiri
sakin: misa
saklamak: oşinaxu
saklanmak: ont̆k̆obu
saklı: şinaxeri
saksı: k̆ot̆o
salak: gobangeri
salatalık: (hıyar) şuk̆a
salatalık: (küçücük salatalık, dalında mevcut halde küçücük salatalık) xip̆iri
sal bacak: keunti
salgın: goşoğzu, goşogzoba
salgın halde: (yaygın şekilde) goşoğzeri
salı: tutaçxa
salkım: (üzüm vb meyva kabuğu veya salkımı) xeç̆ep̆a
sallamak: onk̆anu
(sallamak: amonk̆anu, gamonk̆anu
ne zamana kadar sallayıp sallayıp duruyorsun, yorulmadın mı?/mundeşakis amonk̆anup gamonk̆anup, esteri va dogaç̆k̆indu i?)
(sallamak, hızlanmak, hareketlenmek: gonk̆anu
otur orada, boşu boşuna çubuk (değnek) sallama/ek kodoxedi, mʒudişi biga mo gonk̆anup
birazcık silkelen (hızlan/kendine gel)/ar mʒika guyink̆ani)
(sallanmak: gok̆anʒ̆uru
sallanma, güzelce (doğru dürüst) gez/mo goyik̆anʒ̆u, memskvaneri (ment̆k̆aberi) goxti)
sallamak: (laf sallamak, herhangi bir nesneyi sallamak) gosalu, gosalu
sallamak: (sallamak (balta vb), tarla, bağ, bahçe işlerini yaparken elindeki nesneyle yere veya başka bir nesneye vurmak) onkinu
sallamak: (rastgele sallamak) golonkinu
sallamak: (bir cismi bir hedefe doğru sallamak veya sallayıp isabet ettirmek) mot̆alu
sallamak: (biçmek (kesip uçurma suretiyle biçmek)) onʒalu
sallamak: ((el, dil, kol sallamak vb)) ovalu
salı: ik̆inaçxa
salıncak: ok̆anʒ̆ure
salkım: (meyva salkım kabuğu, meyva salkımı) ç̆aba
sallanan: (sallanıcaklı, sallanma işine yarayan) ok̆anʒ̆uroni
sallanmak: (sallanmak, salıncakta sallanmak) ok̆anʒ̆uru
salmak: oxoşkvu
salon: salanduği, saloni
salya: lejveri
salyalı: lejveroni
salyalı: (salyalanmış) golejveri
salyangoz: (sümüklü böcek) penʒ̆o
saman: (mahsülü alınmış mısır bitkisi) çala
samyeli: (güneyden esen ılık bir rüzgar türü) k̆alaşi
sanatkar: zanatkeari
sandalye: troni
sandık: yaşik̆i
sanki: lai
sanki: (tıpkı, hayret sözcüğü) muç̆o eşo
sanmak: (zannetmek) doʒ̆onu
sanmak: (bilmek) açkinu
sansar: zerdeva, k̆venuri
sap: (mısır sapı) ğeri
sap: (meyve veya yaprak sapı) qurʒ̆i
sapan: lak̆at̆k̆a
saplamak: oʒigu, meʒigu
(saplamak, saplayıvermek, takmak veya dizmek (fındık vb): gamaʒigu
fındıkları sapla (diz/tak)/txirepe gamaʒigi)
(yanına saplamak, üzerine saplamak, üzerine takmak (gül vb): geloʒigu
cekete gül taktı/ceketis vardi geloʒigu)
(batırmak, derince saplamak, saplamak: doloʒigu
adama bıçak sapladılar/k̆oçis xami doloʒiges)
(yanına saplamak, yan tarafına saplamak, yan tarafa dikmek: elaʒigu
fasülyeye sırık dik/lobias xaşari kelaʒigi)
(saplamak: goʒigu
bostana sapladılar (diktiler)/getasules kogoʒiges)
(araya sapla(n)mak, araya dikmek: goşaʒigu
çeperin arasına sıkıştılar (saplandılar)/ğoberişi şkas koguşiʒiges)
(saplamak: meʒigu, noʒigu
kancalı iğneyi (ona) tak/meʒigale konoʒigi)
(araya saplamak, araya dikmek: meşaʒigu
çubuk sapladılar (sıkıştırdılar)/k̆et̆i komeşoʒiges)
saplamak: (ortasına batırmak veya saplamak (bıçak vb)) goxunu
saplıyor: ʒigups
sara: dutari
sararmak: (sarılaşmak) osaru
saray: doxore
sargan balığı: sargani
sarhoş olmak: (sarhoşlaşmak) osarxoşu
sarı: skit̆a, k̆vint̆eli
sarıasma kuşu: malağure
sarıcı: (metal sektüründe sarı işiyle uğraşan) mak̆vint̆ele
sarkıtmak: ((ip sarkıtmak vb) genç̆u, geonç̆u
sarmak: (bağlamak) mek̆iru
sarmak: (çepe çevre sarmak (onu vb), diklenmek, karşı gelmek) guxtimu
sarmak: gok̆iru
sarımsak: leri
sarmaşık: msici
sarmaşıklık: msicona
satılacak: (satılması gereken) gamaçamuşi
satılık: gamaçamoni
satılmış: gamaçameri
satınalmak: yeç̆opinu
satmak: (satılmak) gamaçamu
sav: k̆avuli
savaş: lima
savcı: savcı
savsak: bedixamanʒa
savsaklamak: (işi gerekszi yere uzatmak, ağırdan almak, oyalamak) onç̆inu
savsaklık: bedixamanʒoba
savurlamak: (atmak, sallamak, bir kenara başıboş halde bırakmak) ot̆k̆omilu
saygıdeğer: (değerli) şurieri
sayıklamak: k̆oroʒxalu
sayılmış: (sayılı) k̆oroʒxeri
sayım: k̆oroʒxa
saymak: osvaru
sayma yeri: (dizme yeri) osvare
sazan: malebe
sebebi ise: muşenida
sebze: lilve
seçerek: ʒxuneri
seçilmiş: ʒxuneri
seçilmiş: (başkan vb) ʒ̆opxeri
seçmek: (içerisinden seçmek, seçip çıkarmak, ayırmak, ortaya çıkarmak, içeriden dışarıya doğru seçip ayırmak) goşağu
seçmek: (ayırmak, içerisinden seçmek) moşağu
sedir: mʒxodari
sperm: tasi
sekiz: ovro
sekizbin: ovroşilya
sekizde biri: naovrani
sekizinci: maovrani
sekizmilyon: ovromilyoni
sekizyüz: ovrooşi
sel: k̆varçxani
selam: selami
semer: nisori
sempatik: (insanlıklı, cana yakın, sevecen) k̆oçinoboni
sen: si
sendelemek: obandalu
sendeleyerek: bandaleri
sene: ʒ̆ana
senelerce: ʒ̆anamoʒ̆ana
senelik: ʒ̆aneri
senin: skani
senin gibi: skanisteri
seninle: (seninle beraber) skanik̆ala
sensiz: uskaneli
sepet: k̆alati
sepet: (sepet, küçük sepet) t̆ik̆ina
sepet: (meyva sepeti, meyva toplama sepeti) gideli
sepet: (el sepeti) xenʒ̆k̆eli
serbest bırakmak: özgür kılmak
serçe: ç̆urç̆a
serender: serenti
sergi: (sergi bezi, serilmesi gereken, serilme işine yarayan) ok̆orçoni
sergi: mpinale
sergi: (serme yeri, serme mevkii, sergi sarayı, sergi yeri) merçona, ompinale
sergicilik: gonpinoba
sergilemek: gonpinu
serili: (serilmiş) merçeri
serilmiş : (ön tarafa doğru dökük, ön tarafa doğru serilmiş) goʒ̆obğeri
serilmiş: (bir nesneyi yerde açıp uzatma şekliyle üzerine başka bir bir şey serilmiş veya yayılmış) gontximeri
serilmiş: (yayılmış (fındık, çay vb)) gompineri, mpineri
serilmiş: (yere serilmiş, yere yayılmış) mompineri
serin: çuçuna
sermek: merçu, orçu
sermek: (bir nesneyi yerde açıp uzatma şekliyle üzerine başka bir bir şey sermek veya yaymak) gontxu
sermek: gorçu
sermek: (çepe çevre yere sermek, yaymak) gompinu
sermek: (yere sermek) ompinu, gompinu
sermek: (yere yaymak) mompinu
sermek: (altına sermek) eʒ̆orçu
sermek: (karşılıklı sermek, karşılıklı yanyana vb şekilde sermek) ok̆orçu
serme yeri: (serilen yer) mompinale
serpmek: obğu, gobğu
sert: k̆ap̆et̆i
sertleştirmek: (sertleşmek) ok̆ap̆et̆anu
sertleşmek: ok̆ap̆et̆u
ses: xonari, sersi
ses çıkarmak: (davul vb nesnelere vurarak ses çıkartmak) obangu
ses çıkarmak: (bir nesneye (sallama haliyle) vurma suretiyle pat pat ses çıkarmak) op̆at̆k̆alu
sesi kısılmak: xonariş ostu
ses kısıklığı: xonariş mestikoba
seslemek: oxonaru
seslenmek: ocox(in)u
(yukarı doğru seslenmek, yukarı doğru çağırmak: amacoxinu
yukarı tarafa doğru (ona) seslen/emtumani amucoxi)
(aşağıya doğru seslenmek, aşağı doğru çağırmak: gamacoxinu
aşağıya doğru (ona) seslen/gemtumani gamucoxi)
(aşağııya doğru seslenmek: gelacoxinu
aşağı doğru (ona) seslendim/gemtumani gelavucoxi)
(yukarı doğru seslenmek: eşacoxinu
yukarıya seslendim/emtumani eşavucoxi)
(aşağı doğru seslenmek: elacoxinu
aşağıya doğru (ona) seslendim/gemtumani elavucoxi)
(bir şeyin altından veya alt tarafından yukarıya doğru seslenmek, yukarı mevkideki üst bir yere seslenmek: eʒ̆acoxinu
o çatıdayken ona seslendim/ç̆eris gexet̆uşi eʒ̆avucoxi)
(arkasına seslenmek, yüzüne doğru sertçe konuşmak: mok̆ocoxinu
karşı tarftan seslen/melendo kamuk̆ucoxi
yüzüme sertçe konuşma/nena mok̆omicoxup)
(karşıdan karşıya veya karşılıklı seslenmek, karşıdan karşıya çağırmak, karşılıklı teyitleşmek, karşılıklı sözleşmek: ok̆ocoxinu
mşkede buluşmak üzere teyitleşik/mşkeşa kok̆ovicoxit)
seslendirtmek: ocoxinapu
setlemek: oxurgu
sevdalanmak: (sevmek, aşık olmak) oqoropu
sevgi: qoropa
sevgili: qoroperi
sevinç: (yürek coşkusu) gurişxeleba
sevinç: (neşe) xeleba
sevinçli: xeleberi
sevinmek: (sevindirmek, neşelenmek) oxelu
seyirci: (bakıcı) maʒ̆k̆edale
seyirci: matamaşe
seyrek: titxu
seyrekleşmek: (sıvı şekline bürünmek) otitxu
seyreltilmiş: (bitkinin seyreltilmiş hali)) k̆ineri, k̆ik̆oneri
sezgi: gagna
sıcak: (hava sıcaklığı, vücüt sıcaklığı, hararet) çxvapa, mçxopa, mçxvapa
sıcak: (sıcak, sıvını sıcaklığı) t̆uʒa
sıcak basmak: omçxvapu
sıcaklaştırmak: (ısıtmak) ot̆uʒanu
sıçmak: oz̆gu
sıçmak: (sıvı şeklinde sıçmak) ot̆raʒ̆u
sıçramak: meʒxont̆u, oʒxont̆u
(içeriye doğru sıçramak, aniden birdenbire var olmak, aniden birdenbire oluvermek, aniden birdenbire bitivermek: amaʒxont̆u
sinek kapıyı açmamı beklemeden sıçrayıverdi/mç̆acik nek̆na va gomʒ̆k̆i şakis amaʒxont̆u)
(dışarıya doğru sıçramak: gamaʒxont̆u
adam kapıyı açmamı beklemeden dışarı doğru sıçrayıverdi (atıldı)/k̆oçik nek̆na va gomʒ̆k̆işakis gale kogamaʒxont̆u)
(aşağıya doğru bir hedefe sıçramak: gelaʒxont̆u
bahçeye üst taraftan sıçradı/ofut̆eşa jilendo kogelaʒxont̆u)
(yukarıdan aşağıya doğru sıçramak, yukarıdan aşağıya doğru araya sıçramak: geşaʒxont̆u
su kurbağaları aşağıya doğru sıçradılar/maqaqepek kogeşaʒxont̆es)
(yukarıya doğru sıçramak: eşaʒxont̆u
su kurbağası dereden yukarıya doğru sıçrayıverdi/maqaqik ğalişen keşaʒxont̆u)
(yukarıdan aşağıya doğru kapalı bir yere doğru su topluluğuna veya su birikintisine atlamak veya sıçramak: doloʒxont̆u
çocuk dereye atlama suretiyle dalıverdi/berek ğalis kodoloʒxont̆u)
(bir şeyin altından yukarıya doğru zıplamak veya sıçramak: eʒ̆aʒ̆xont̆u
ağacın altından ağaca sıçradı ve dalları silkeledi/ncas eʒ̆aʒxont̆u do qape kogoşatxu)
(yukarıya doğru şiddetli bir biçimde atlamak, yukarıdan aşağıya şiddetli bir biçimde zıplamak, yukarıdan aşağıya şiddetli bir biçimde saldırmak: yeʒxont̆u
çocuk sıçradı ve tavandaki lambayı kırdı/berek yeʒxont̆u do genʒxodoreşi lamba kogot̆axu)
(öne doğru atlamak, öne doğru zıplamak: goʒ̆aʒ̆xont̆u
gece nonç̆ona’da giderken çakal önüme doğru sıçradı (düşüverdi/önüme çıktı)/seri nonç̆onas mevit̆işi mk̆yapuk kogoʒ̆amiʒxont̆u)
(zıplamak: meʒxont̆u
rampadan atladım/tumbişen mepʒxont̆i)
(araya atlamak, kapalı bir yerde araya atlamak veya zıplamak: meşaʒxont̆u
tavuk kümese atladı (kümese uçtu)/kotumek okotumales komeşaʒxont̆u)
(üzerinden atlamak, bir engelden atlamak: mejaʒxont̆u
rampadan (setten) atladı/tumbişen komejaʒxont̆u)
(karşıdan karşıya atlamak, yandan atlamak, yan istikametten atlamak: mok̆aʒxont̆u
adamlar buraya dere tarafından sıçradılar/k̆oçepek ak ğaliş k̆elen komok̆aʒxont̆es)
sıçratmak: (su sıçratmak, deniz suyunun taş veya kayalara çarpması (dalganın kayalar vurması ile oluşan su çarpması veya sıçraması vb)) oç̆k̆ap̆u
sıçratmak: oçxap̆u, (sıçratmak (su/çamur vb) oʒxap̆u
sıçratmak: (su sıçratmak, suyun içinde su sıçratma haliyle yüzmek) oçxap̆alu
sıfır: çkar
sığdırılmış: nt̆rineri
sığırcık: (sığırcık kuşu) msirida
sığmak: ont̆ru

sığdırmak: ont̆rinu
sıkılmak: (nefesi tıkanmak, daral gelmek) şuriş onadu
sıkılmak: (daral gelmek, bunalmak) onadu, madu, nadu
sıkılmak: meç̆irdu
sıkılmış: (sıkıca bağlanmış, sıkılmış (boğaz vb), tasarruflu) ok̆ozderi
sıkılmış halde: meç̆irderi
sıkıntı çekmek: (zorlanmak, zahmet görmek) meç̆iru
sıkışmak: (araya sıkışık halde ezilmek) orç̆ak̆u
(araya sıkıştırmak, araya sıkışmak: meşorç̆ak̆u
deliğe çubuk sıkıştırdılar/ğormas k̆et̆i komeşorç̆ak̆es)
sıkışmak: (sıkılmak, araya sıkışmak) meşakaçu
sıkışmak: (bunalmak) goşokaçu
sıkıştırmak: onz̆gipu
(sıkıştırmak, tıkış(tır)mak, kapamak (delik vb): onz̆gipu
delikleri kapa/ğormapes konunz̆gipi)
(kapalı bir yerde sıkıştırmak, yüksek bir yerde sıkıştırmak: amanz̆gipu
sobanın deliğini sıkıştır/peşkoşi ğormas amunz̆gipi)
(kuvvetlice sıkıştırmak, dışarı doğru sıkıştırmak: gamanz̆gipu
delikleri iyicene kapa (ört/sıkıştır)/ğormapes k̆ayi kogamunz̆gipi)
(etraflıca sarmak, etraflıca sıkıştırmak: gonz̆gipu
kapının altını iyicene sıkıştır/nek̆naş tude k̆ayi kogonz̆gipi)
(içine sıkıştırmak, içine katlamak: gelanz̆gipu
parça sıkıştırdım (ona)/parça geluvinz̆gipi
(içine doğru kapalı bir nesneye sıkıştırmak veya katlamak: geşanz̆gipu
çocuk ormanda sıkıştı/berek mt̆k̆alepunas kogeşanz̆gipu)
(derin bir yerde sıkıştırmak, çukur bir yerde sıkıştırmak, deliğe sıkıştırmak veya örtmek: dolonz̆gipu
değirmen taşını sıkıştır/mskibuşi ğurni kodolonz̆gipi)
(arada bir yerde sıkışmak, örtülü bir yerde sıkışmak veya sıkıştırmak: eşanz̆gipu
tavuk yumurtalıkta sıkışmış/kotumek omakvales keşanz̆giperen)
(yandan sıkışmak, yan taraftan sıkışmak, herhangi bir taraftan sıkışmak veya kapamak: elanz̆gipu
çocuk ne oldu sana buraya niye sıkışıyorsun!/bere mu gağodu, ak muşeni elinz̆gipe!)
(tıkamak, sokmak: geonz̆gipu
peteğe çubuk soktular (sıkıştırdılar)/k̆arvanis k̆et̆i kogeonz̆gipes
(araya sıkıştırmak, araya tıkamak: goşanz̆gipu
elim kapıya sıkıştı/xe nek̆nas geşaminz̆gipu)
(sıkış(tır)mak, tıkamak: menz̆gipu
sıkıştırma/mo menz̆gipup)
(araya sıkış(tır)mak, sıkıştırmak: meşanz̆gipu
elim sıkıştı/xe komeşaminz̆gipu)
(üst yerde sıkış(tır)mak, üzerinden sıkış(tır)mak: mejanz̆gipu
çatıda sıkıştılar/ç̆eris mejanz̆gipes)
(yandan sıkıştırmak, tıkamak: nonz̆gipu
deliği tıkama/ğormas mo nonz̆gipup)
(sıkıştırmak, üzerinden kapamak, üzerinden örtmek (gügüm vb): monz̆gipu
gügümün kapağını ört/k̆uk̆umas k̆apaği komonz̆gipi)
(kapalı bir yerde sıkıştırmak, kapatmak, tıkamak: molanz̆gipu
çocukları odaya sıkıştırdılar (tık(a)dılar)/berepe odas komolonz̆gipes)
(yan yana yakın bir yerde sıkışmak, arka tarafa sıkışmak: mok̆anz̆gipu
sıkışma/mo mok̆unz̆gipe)
(dar bir yerde sıkış(tır)mak, araya bir yere sıkış(tır)mak veya atmak (ateşe odun veya sobaya odun atmak vb): moşanz̆gipu
ateşe odun atma (sıkıştırma)/daçxiris dişka mo meşonz̆gipap)
sıkış(tır)mak: (araya sıkış(tır)mak) goşorç̆ak̆u
sıkmak: (sıkmak, boğazını sıkmak) oqoz(din)u
sıkmak: (sıkma suretiyle suyunu almak (çamaşır vb), yoğurmak (meyve, çamaşır vb)) oʒ̆ilaxu
sınamak: oʒadu
sınanmış: ʒaderi
sınır: menya, sinori
sine: (insan koynu) uba
sinir: xuri, siniri
sinirlenmek: (kızmak) oşumu
sıralı: (ardı sıra dizilmiş) golonsvareli
sırık: xaşari
sırık kuyruklu: (kuyruğu uzun) k̆udelxaşari
sırnaşık: kança
sırnaşmak: (yalakalaşmak) okançu
sırıtık: moxrençkeri
sırıtmak: (dişlerini göstererek sessiz şekilde gülmek, sırıtmak) moxrençku
sırt: oç̆işi
sırt: (insan sırtı) ciniki
sırtlamak: mok̆idu
sırtlanmak: (sırtına almak) mojok̆idu
sırtlanmış: (sırtına almiş halde, sırtına almış vaziyette) mok̆ideri
sıtma: çaçxuri
sıvazlamak: (avucu sıvazlamak vb) oglicu
sıvı: ʒ̆ara
sıyırılmış: (gömlek vb nesneyi, ezilmiş büzülmüş) nzik̆eri
sıyırmak: (gömlek vb) onzik̆u
sızı: (ağrı) ʒ̆k̆uni
sızılı: (ağrılı) ʒ̆k̆uneri
sızıntı: ğumini
sızmak: oğuminu
sidik: mseli
sigara: z̆igara
silkelemek: opatxu
(üzerine doğru silkelemek: ejopatxu
kafama doğru silkeledi/tis kejamapatxu)
(üzerine silkelemek, aşağıya doğru silkelemek: eşapatxu
sepeti asağı doğru silkele/t̆ik̆ina keşapatxi)
silkelemek: (saçmalamak, çxa çxa ses çıkarmak (dere akış sesi vb), silkelemek (ağaç vb), sırıkla veya çubukla ağaca vurma suretiyle silkelemek) onçxalu
silkelemek: (silkelemek (çalı cırpı vb), kıpırdatma haliyle ıslaklığını almak veya sallamak (çalı çırpı vb)) oşatxu
silkelenmiş: patxeri
simit: k̆erk̆eli
simitçi: mak̆erk̆ele
simitçilik: mak̆erk̆eloba
sincap: manʒ̆ipure
sinmek: (olmak) oqopu
sine: gurp̆ici
sinek: mç̆aci
sinek: (büyük sivri sinek, at sineği) p̆urzi
sirke: ncumori
sivilce: p̆up̆uzi
sivilcelenmek: op̆up̆uzu
sivri: (ince) mʒ̆k̆ili
sivri gagalı: mʒ̆k̆ili k̆ik̆iloni
sivrikafalı: (komünist) timʒ̆k̆ili
sivriletilmiş: gamaqazeri
sivirileştirmek: (yontmak, (ağaç vb)) oqazu
sivriletmek: gamaqazu
sivrisinek: k̆orğoni
sivri taş: (sivri kaya) kvamʒ̆k̆ili
siyah: uça
siyah kafalı: (esmer veya kara insan) tiuça
siyahlaşmak: (morlamak, siyahlaşmak, morlaşmak) gouçanu
siyahlı: uçoni
siz: tkvan
sizin: (sizinki) tkvani
soba: peşko
soğan: k̆romi
soğan: (yabani soğan) k̆uk̆umboli
soğuk: qini
soğumak: (ılıklaşmak, sıvının soğuması veya ılıklanması) okiru, gekiru, geokiru
soğumak: (soğuklaşmak) oqinu
soğumuş: qineri, kireri (soğumuş, ılıklanmış (sıvıların soğuması veya ılıklanması))
sokmak: amaqonu (dışarıdan içeriye doğru bir canlıyı sokmak, göndermek veya almak vb)
sokmak: (bir nesnenin içerisine doğru sokma suretiyle gizlemek) meşolapu
soldurtmak: ontkirapu
solmak: ontkiru
solucan: ʒ̆iʒ̆i
solungaç: xorxot̆a
soluk benizli: (rengi bezi gitmiş, uyuşuk) sap̆ara
soluklanmak: (nefes almak) moşvacu
son: çodina
sonbahar: stveli
sonra: (daha sonra) ok̆vaçxe
sormak: ok̆itxu
soru: k̆itxa(la)
soy: (meyve vb) p̆roʒi
soyadı: k̆ercoxo
soymak: (meyva soymak) op̆roʒu
soyulmuş: (kabuğu soyulmuş (kabuğu soyulmuş meyva vb)) p̆roʒeri
soyun: (üzerinden çıkar, ayağından çıkar) muiʒ̆k̆i
sökmek: meʒ̆k̆u, oʒ̆k̆u
sökük: (sökülmüş) meʒ̆k̆eri
sönmek: (söndürmek) meskiru, oskiru
sönük: (sünmüş) meskireri
söylem: gagna, metkvale
söyleme: mo uʒ̆ume
söylemek: otku
söylemsiz: (abuk subuk, saçma) ugagnoni
söylenerek: (kendi kendine söylenerek) mumuleri
söylenmek: (kendi kendine şikayet ederek veya serzenişte bulunma vaziyetinde söylenmek) ok̆unk̆ulu
söylenmek: (kendi kendine sitem eder vaziyette bir şeyler söylenmek) omumulu
söylenmesi gereken: otkuşi
söylerek: (şarkı, türkü vb) bireri
söylettirmek: otkvapu
söz: nena
söz kesmek: (nişan öncesi anlaşmak) coxoş gedumu
sözlük: leksik̆oni, nenapuna
su: ʒ̆k̆ari
sucuk: k̆up̆at̆i
sucuk: (uzüm sucuğu) keume
sucuk: (tatlı sucuk) cancuxa
sugören köyü: (hopa'da bir köy) k̆ise
sukabı: (sürahi) baç̆k̆a
sulan(dırıl)mış: gonʒ̆k̆areri
sulandırmak: (su katarak rengini açmak, su katmak, su ilave ederek katılığını azaltmak) gonʒ̆k̆aru
sulandırmak: (sulanmak, su katmak, su ilave etmek) onʒ̆qoru
sulu: ʒ̆k̆aroni
sulan(dırıl)mış: gonʒ̆k̆areri
sundura mahallesi: (hopa’da bir mahalle) sundura
sur: cixaşğoci
su samuru: ʒ̆vinari
susmak: (sessiz kalmak) ostibu
susturtmak: ostibinapu
susuz: uʒ̆k̆are
sümük: gingili
sümüklü: gingiloni
süpürge: okosale
süpürmek: (temizlemek) mekosu, okosu
(içeriye doğru süpürmek, içeride süpürmek: amakosu
evi sipürdü/evin içini süpürdü/oxori amakosu)
(dışarıya doğru süpürmek, dışarıda süpürmek: gamakosu
avluyu süpürdü/steğo gamakosu)
(etraflıca süpürmek, aşağıya doğru süpürmek: gelakosu
evi süpür/oxori kogelakosi)
(bir nesnenin etrafı süpürmek, süpürmek: gukosu
sobayı sil (temizle)/sobas gukosi)
(üst bir mevkiyi temizlemek: goʒ̆akosu
tavanı süpürdüler (temizlediler)/tavani (genʒxodore) goʒ̆akoses)
(üst tarafı temizlemek, üst tarafı süpürmek: gejakosu
sobanın üstünü temizle/sobaş jin kogejakosi)
(bir köşeyi temizlemek, silip süpürüp bir köşeye toparlamak: elakosu
süpürüp bir kenara toparla/kinaris kelakosi)
(paralel vaziyette (duvar vb) temizlemek veya süpürmek: golakosu
duvarı temizle (süpür)/duvari kogolakosi)
(arayı temizlemek, ara bölgeyi temizlemek: goşakosu
evin ortasını süpür/oxoriş oşkena kogoşakosi)
(bir şeyin üst tarafını silmek, silmek, süpürmek: mekosu
duvarı sil (süpür)/duvari komekosi)
(üzerinden temizlemek, süpürmek: mojakosu
çatıyı temizle/ç̆eri komejakosi)
(karşılıklı süpürmek, topluca süpürmek, ortayeri temizlemek, bir yere süpürüp toparlamak: ok̆ok̆osu
süpür ve dışarı götür/kok̆okosi do gale mendiği)
kızlar avluyu teferruatlıca (güzelcene) süpürdüler/k̆ulanepek steğo dido mç̆ipaşaşi kok̆okoses)
süpürttürmek: okosapu
sürahi: poxali
sürat: manişoba
süre: ora
sürekli: birtum, p̆ant̆a, iroras
sürgün edilmek: (göndermek, gönderilmek, zorla kovulmak, istemeye istemeye gönderilmek) onçvinu
sürmek: osumu, osvu
sürmek: (el sürmek, dokunmak) xeş gedumu
sürtmek: oxriʒku
sürtmek: (birbirine sürmek veya sürtmek) ok̆osu
sürüklemek: motiru, otiru
(içeriye doğru sürüklemek, içeri doğru almak, içeri doğru taşımak: amatiru
odunları içeri aldı (sürükledi/taşıdı)/dişkape doloxe kamatiru)
(dışarıya doğru sürüklemek, dışarıya doğru almak, dışarıya doğru taşımak: gamatiru
çay sergilerini dışarıya sürükledi (taşıdı/aldı)/çayiş bezepe gale kogamatiru)
(aşağıya doğru sürüklemek, aşağıya doğru taşımak: gelatiru
bügün nonç̆onadan odunları aşağı doğru sürükledi (taşıdı/indirdi)/andğa nonç̆onaşen dişkape kogelatiru)
(aşağıya doğru sürüklemek, aşağıya doğru taşımak, derin bir yerden başka bir yere nakletmek, derin bir yerden başka bir yere taşımak (sürüklemek/çekmek): dolotiru
paxuratiden kütükleri çektiler (taşıdılar)/paxuratişen keutuğepe kodolotires)
(aşağıdan yukarıya çıkarmak, derin bir çukurdan veya bir yerden yukarıya çıkarmak, yukarıya doğru sürüklemek: eşatiru
bir bilseydin çocuğu nelerle dereden çıkardıklarını!/ar giçkit̆at̆ik̆on, bere muepete ğalişen na keşatires!)
(aşağıdan yukarıya sürüklemek, aşağıdan yukarıya aktarmak, aşağıdan yukarıya çekmek, aşağıdan yukarıya taşımak: elatiru
kütüğü yukarıya sürükledi (çıkardı/taşıdı)/keutuği jindole elatiru)
(yerde sürterek sürüklemek: eʒ̆atiru
terliği yere sürtüyor ve öylelikle geziyor/terluği eʒ̆atirups do gulun)
(gezdirmek, götürmek, sürüklemek, taşımak: gotiru
çocuğu sürükleme (gezdirme)/bere mo gotirup)
(boş boş avarece dolaşmak: goşatiru
boşu boşuna dolaşma/mʒudişi mo goşitiye
hiçbirşey yapmamışlar ve sadece orada burada sürtmüşler/mutu skani va qverenan do ar xvala ekole akole goşitirerenan
avarece dolaşmakla hiçbir şeye sahip olamazsın/goşatirute mutu skani va gaqven)
(ara bir yere girmek, ara bir yerde sürüklemek, bir yere doğru sürüklemek, sürüklemek, bir ara yere sokmak, bir ara yere sürüklemek: meşatiru
köpek ayakkabıyı aldı (ısırdı) ve mereğe sürükledi (götürdü)/coğorik geak̆nu do modvalu bagenis komeşatiru)
(yerde sürüklemek, sürüklemek, getirmek: motiru
odunu niçin getirdin (sürükledin)?/dişka mot motiri?)
(yandan/arkadan sürüklemek veya getirmek: mok̆atiru
tut (al) ve evin arkasından çalı getir (sürükle)/geak̆ni do jimok̆aşen ʒxik̆i komok̆atiri)
(kapalı bir yerden çıkarmak, kapalı bir yerden sürüklemek, kapalı bir yerden getirmek: moşatiru
dağdan odun çıkar (getir)/germaşen dişka komeşatiri)
(yerde sürüklemek, sürükleyip bir araya getirmek: ok̆otiru
bezleri çek ve bir yere topla (getir/sürükle)/bezepe ʒ̆inʒ̆i do ar svas kok̆otiri)
sürülmüş: (sürtülmüş, boyanmış) sveri
süründürmek: gotiru
sürünmek: (yerde sürünmek) osrialu:
süründürtmek: (yerde süründürtmek, kızakla kaydırtmak) gosrialapu
sürünmek: (henüz gezemeyen çocuğun yerde sürünmesi veya emeklemesi) oxoxu
süslemek: moʒ̆ipxu
süslenmiş: moʒ̆ipxeri
süt: mja
sütotu: (sütleğen) mamjvale
sütyen: buz̆imotvale, sutyeni
süzgeç: onʒ̆irale
süzme: (çökelek) minci
süzmek: onʒ̆iru
svan: şoni
svanca: şonuri
svanistan: şoneti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder